HER ŞEYE RAĞMEN SEVGİ
2. “Eğer” Türü Sevgi
Ben bu türlerden birincisine, “eğer” türü sevgi diyorum. Bu, eğer belli bazı beklentileri karşılarsak bize verilecek olan sevgidir. “Eğer iyi olursan baban seni sever.” “Eğer başarılı ve önemli bir kişi olursan, seni severim.” “Eğer bir koca olarak benim beklentilerimi karşılarsan, sana sadık bir eş olurum.” En çok rastlanan tür sevgi de budur, ve bazı kişiler bu sevgiden başka bir sevgiyi bilmezler. Bu, adeta bir karşılık bekleyen ve şarta bağlı bir sevgi olup, sevenin istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgidir. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı ise, sevgi karşılığında bir şey kazanmaktır.
Bu tür sevgi, en ucuz şekliyle, bayağı, seviyesiz film, dergi ve romanlarda rastladığımız sevgidir. “Benim arzularımı tatmin edersen seni severim.” Çoğunluk, özellikle de gençler, karşılarındaki insanın cinsel arzularının tatmini beklentisiyle ondan elde etmeyi umdukları sevginin kendilerini doyurmaya yetmeyecek kadar bayağı bir sevgi olduğunu, ve aslında hiçbir özveriye değmediğini göremezler.
Tevrat’ta, bu tür sevginin çarpıcı bir örneği vardır: Davut peygamberin oğullarından biri olan Ammon, üvey kız kardeşi güzel ve alımlı Tamar’a aşık olmuş ve hasta olduğu bahanesiyle odasına gelerek kendisine bakmasını istemişti. Bir gün ona sarılarak, “Gel benimle yat, kız kardeşim” dedi. Ama o, “Hayır olmaz kardeşim, beni zorlama... Böyle bir şey Musevi halkında olmaz. Bu iffetsiz deliliği yapma” diye karşılık verdi. Kızın bütün karşı koymalarına rağmen, Ammon onun yakarışlarına kulak asmadı. Tamar’dan daha güçlü olduğu için ısrar etti, ve zorla ona sahip oldu. Daha sonra ise kızdan son derece tiksindi. Öyle ki, ona karşı duyduğu nefret, önceleri ona beslemiş olduğu sevgiyi kat kat aşmıştı (Tevrat, 1. Samuel 13:1-5). Bu tür sevgi O kadar bencildir ki her iki taraf için de çabucak nefrete dönüşür.
Birçok evlilik de, bu “eğer” türü sevgi üzerine kurulmuş olduğundan yıkılarak ayrılıkla sonuçlanır. Çoğu kez genç gelin ya da damat, eşinin o an ki gerçek haline değil, onun imgesel, abartılmış romantik görüntüsüne aşık olmuştur. Düş kırıklığı başladığı ve beklentiler gerçekleşmediğinde ise, önceki sevgi nefrete dönüşür. Daha da kötüsü, şurası bir gerçektir ki, bu durumdan her ikisi de sorumlu değildir. Çünkü ikisi de, “eğer” türü sevgiden başka bir sevginin de olabileceğini aklına bile getirmemiştir.
Hatta bazen de, sevgilerin en saf ve temizi sayılan anne-babaların çocuklarına yönelik sevgileri bile, bu “eğer” türü sevgiden başka bir şey değildir. Birkaç yıl önce gazetelerin baş sayfalarında Tokyo’daki bir gencin intihar haberi yer almıştı. Ortaokul, hatta ilkokul günlerinden itibaren, girilmesi zorlu bir yarışma gerektiren Tokyo Üniversitesi’nin giriş sınavını kazanarak babasını hoşnut etmek isteyen bu genç, çok çalışmış, hatta okuldan sonra üniversite hazırlık kurslarına da devam etmiş, ancak başarılı olamamıştı. Babasıyla yüz yüze gelmek istemeyip üzüntüsünü biraz hafifletmek ve biraz iyi vakit geçirmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gitmişti. Eve döndüğünde kızgın babayla burun buruna geldi. Babası, “Sınavda başarılı olamadığın yetmiyormuş gibi, bir de eğlenmek için Hakone’ye gitmeye utanmadın mı?” diyerek onu azarladı. Çocuk, “Ama baba, vaktiyle bir ara sen de kendini iyi hissetmediğinde Hakone’ye gitmekten hoşlandığını söylememiş miydin?” diye cevap verdi. Buna uygun bir karşılık bulamayan baba, o öfkeyle oğlunu fena halde dövdü; çocuk da o gece duvardaki çıkış yerinden sobaya bağlı olan kauçuk gaz hortumunu ısıtıcının giriş yerinden çıkararak ağzına aldı ve ciğerlerini gazla doldurarak yaşamına böylece son verdi. Gazetelerin yazdığı bu intiharın sadece bir sinir krizi sonucu meydana geldiğiydi. Bence bu kriz, babasının kendisine olan sevgisinin, yüksek düzeydeki beklentilerinin gerçekleşmesi koşuluna bağlı olduğunu çocuğun anlamış olmasından kaynaklanmıştı.
Hepimiz bu “eğer” türü sevgiden daha üstün bir sevgi arayışı içindeyizdir. Gerçek bir sevginin varlığını, ve onun nerede bulunabileceğini öğrenmemiz, bir gün bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamımızı sürdürmekle ondan vazgeçmek arasında bir seçim yapmakla karşı karşıya kaldığımızda büyük bir rol oynayabilir
Yazar: Masumi Toyotome